Not: Bu yazı, daha önce kaleme aldığım “Algoritmaların Gölgesinde İnsan” başlıklı yazının devamı niteliğindedir. O metinde, dijital çağda veriye hükmeden algoritmaların insanın sezgisini nasıl gölgelediğini tartıştık. Şimdi ise o gölgenin başka bir yüzüne, sessizliğe kulak veriyoruz. Çünkü veri yalnızca konuşmaz; bazen susar da.
Ve asıl yönetim, o sessizliğin ne söylediğini anlayabilmektir.
Bir kriz, yaşandığı anda bitmez.
Bazen hiç yaşanmamış gibi unutulur; bazen hiç yaşanmamış gibi büyür..
Kriz nerede başlar?
Kamu yönetiminde kriz artık siren sesiyle başlamıyor.
Artık bir etiketle başlıyor.
Bir tweet’le.
Bazen de 280 karakterlik bir hayal kırıklığıyla.
Ve farkında olunmasa da…
O kriz, çoktan izleniyor, tartışılıyor, büyüyor..
Ama kim farkında?
Kim takipte?
Ve asıl soru:
Kim okuyor?
Krizden önceki sessizliği dinlemek lazım.
Açık Kaynak İstihbaratı — OSINT.
Adı gibi basit ama içeriği kadar derin bir kavram.
OSINT, bir olayın değil, o olaya dair dolaşıma giren algının izini sürer.
Yani kriz yalnızca “yaşandığı” için değil, “konuşulduğu” için krizdir.
Bir belediye hizmetine dair sitem,
bir sağlık kurumundaki bekleme süresiyle ilgili yorum,
bir protesto alanından çekilen 7 saniyelik video…
Bunlar olay değildir.
Ama krizin ritmini veren ön vuruşlardır.
Ve OSINT, bu vuruşları duyan tek kulaktır.
Kriz anında her şey herkese açıktır.
Kriz patladığında bilgi artık gizli değildir.
Ama güven kırılgandır.
Kamu kurumları çoğu zaman “resmî açıklama” ile sessizliği dindireceğini sanır.
Oysa dijital çağda kriz, açıklamayla değil, yankıyla yönetilir.
Bir videonun altına yapılan 6 yorum,
bir yerel forumda açılan başlık,
bir eski mezunun yıllar sonra yazdığı blog postu…
Bunlar krizle yarışır.
Ve bazen onu geride bırakır.
İşte bu yüzden OSINT, yalnızca “görmek” değil; “kim, nerede, neyle ilgileniyor” sorusuna yanıt vermektir.
Krizden sonra ne kalır?
Gerçek mi?
Çoğu zaman unutulur.
Ama algı?
Hafızaya kazınır.
Bir kriz biter.
Ama onu hatırlayanlar,
onu yeniden üretenler,
ve onu anlatanlar kalır.
OSINT burada devreye girer.
Olay bittikten sonra dijital izleri tarar
Hangi içerikler, hangi mecralarda nasıl yankı bulduğunu görselleştirir
Ve en önemlisi: Kurumun itibar kaybını rakamla değil, bağlamla anlatır.
Bazı krizler manşet olmaz.
Ama kurumun içine işler.
Memnuniyetsizlik büyür, kimse dile getirmez
Güven azalır, ama kimse kurumdan ayrılmaz
Sessizlik, yapısal bir yorgunluğa dönüşür
Ve bu sessizliğin sesi OSINT’tedir.
Bir yöneticinin kulağı, artık yalnızca müdür raporlarında değil; verinin sessizliğinde olmalıdır.
Her şeyi bilmek mümkün mü?
Belki.
Ama her şeyi anlamak?
İşte orada insan başlar.
Ve OSINT, verinin içindeki “insanı” arar.
Sayıların, sinyallerin, etkileşimlerin içinden çıkan o kolektif duyguyu…
Bir şikâyet değil; birikmiş bir sitemi yakalar.
Bir olay değil; bir yapısal bozulmayı ortaya koyar.
Soru bende kalsın
Kriz yaşandığında açıklama yaparsın.
Ama kriz yaşanmadan…
dinliyor musun?
Anlıyormuş gibi değil, gerçekten anlıyor musun?
Çünkü kamu yönetimi artık sadece “ne yaptığı”yla değil, “ne duyduğu”yla da ölçülüyor.
Ve bazen en büyük kriz, hiç kimsenin konuşmadığı zamandır.
Bu yazı yalnızca bir düşünce değil; aynı zamanda bir hazırlık çağrısıdır.
Kamu yöneticileri, iletişim profesyonelleri ve karar vericiler için:
– Uygulanabilir strateji belgeleri hazırlanmalı,
– Gerçek senaryolarla desteklenmiş vaka analizleri yapılmalı,
– Kurumlar kendi dijital radarlarını oluşturmalı,
– OSINT ve siber güvenlik birimleri kurularak, kriz simülasyonlarıyla beslenmiş eğitim programları geliştirilmelidir.
Siber güvenlik, kamu için sadece dijital bir kalkan değil; aynı zamanda iletişim stratejisi, itibar politikası ve halkla güven sözleşmesidir.
Çünkü saldırılar artık veri tabanına değil, güven tabanına yöneliyor.
Ve kamu yönetiminin en savunmasız olduğu an, sistemin değil, sessizliğin çöktüğü andır.
Kriz öncesi, anı ve sonrasındaki dijital sessizlikleri okuyamayan kurumlar yalnızca krizi yönetemez, aynı zamanda toplumun güven dilini de kaybeder.
Aforizmalar

Siber saldırılar veriyi hedef alır, ama asıl yıkım güven tabanında olur.

Dijital sessizlikleri okuyamayan kurumlar, sadece iletişimi değil, toplumun güven dilini de kaybeder.

Sessizlik, çoğu zaman
kurumsal yorgunluğun başka bir adıdır.

Kamu yönetimi sadece ne yaptığıyla değil,
ne duyduğu ile ölçülür.

Yöneticinin asıl sınavı; konuşanları değil, susanları duyduğunda başlar.
Bir yanıt yazın