İnsanlık tarihi boyunca medeniyetler, varlık ve bilgi tasavvurlarına dayanarak şekillenmiştir. İbrahim Kalın’ın “Barbar, Modern, Medeni” kitabında vurguladığı üzere, medeniyet sadece fiziksel yapılar ve kurumlarla değil, aynı zamanda zihni ve estetik tutumlarla da ilgilidir. Bu perspektiften yola çıkarak, yapay zekâ çağında aile ve toplumun nasıl bir dönüşüm geçirdiğini ve yeni bir medeniyet tasavvurunun nasıl şekilleneceğini incelemek gerekmektedir.
Yapay zekâ ve dijital teknolojiler, yeni çağın getirdikleriyle aile ve toplum yapısında köklü dönüşümlere yol açmaktadır. Çekirdek aile yapısı günümüzde daha da bireyselleşme eğilimi göstermekte, bu durum aile içi ilişkilerin yüzeyselleşmesi ve duygusal bağların zayıflaması riskini doğurmaktadır.
“Akışkan modernite” ile modern toplumların hızla değişen esnek yapısını anlatan Zygmunt Bauman’ın bu kavramı, dijital çağda aile ve toplum yapılarının da sürekli değişen ve dönüşen bir nitelikte olduğunu ifade etmektedir. Bauman, bireylerin ve toplulukların hızla değişen dünyada kimlik ve aidiyet arayışında zorlandığını vurgulamaktadır. Yapay zekâ ve gelişen dijital teknolojiler de bu dönüşümü daha da hızlandırarak ailelerin geleneksel yapısını derinden etkileyebilmektedir.
YZ ve gelişen teknolojiler, insanlığın bilgiye erişimini ve onu kullanma kapasitesini artırırken, etik değerlerle şekillendirilmek zorundadır. Toplum üzerinde hegemonik bir güç olarak değil, iletişimi ve katılımı artırıcı bir araç olarak, etik değerlerle uyumlu bir şekilde toplumsal yarar için kullanılması elzemdir.
Michel Foucault’nun bilgi ve iktidar ilişkisine dair görüşleri, modern eğitim sistemlerinin eleştirel bir analizini sunarken, bilginin nasıl üretildiği ve kullanıldığına dair güç dinamiklerini incelemektedir. Yapay zekâ çağında eğitim sistemlerinin de bu dinamikleri göz önünde bulundurarak, bilgiye erişimi demokratikleştirmesi ve bireyleri özgürleştirici bir araç olarak kullanması gerekmektedir.
Birçok toplum bilimcinin vurguladığı üzere medeniyet, sosyal, ekonomik ve siyasi düzen fikrine dayanır. Yapay zekâ ve gelişen dijital teknolojilerin sosyal düzeni yeniden şekillendirirken adalet, eşitlik ve özgürlük gibi temel değerlere bağlı kalması, etik kullanımının gözetilmesi toplumsal bir sorumluluktur.
Manuel Castells de ağ toplumunun yükselişi ile birlikte toplumsal düzenin nasıl yeniden şekillendiğini analiz ederken, bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumsal yapıları dönüştürerek yeni bir sosyal düzen yarattığını vurgulamaktadır. Yapay zekâ ve gelişen teknolojilerinin de bu dönüşüm sürecinde adil ve eşitlikçi bir toplumsal düzen kurma potansiyeli elbette vardır.
Yeni medeniyetin tanımlanması, teknolojiye dayalı bir yaşamın ötesine geçerek, insani değerlerin ve erdemin ön planda tutulduğu bir dünya görüşü ve varlık tasavvurunu gerektirmektedir. İnsanın, doğayla ve diğer varlıklarla uyum içinde yaşaması, teknolojiyi bir tahakküm aracı olarak değil, bir hizmet ve gelişim aracı olarak kullanması, yeni medeniyet tasavvurunun temelini oluşturmalıdır.
Sonuç olarak, yapay zekâ çağında aile ve toplumun dönüşümü, yeni bir medeniyet arayışını da beraberinde getirmektedir. Bu süreçte, akıl ve erdemle şekillenen, insani ve ahlaki değerlere dayalı bir düzen, yeni medeniyetin yapı taşları olmalıdır.
11 Haziran 2025
Aforizmalar

Yapay zekâ bilgiyi hızlandırır; ama anlam hâlâ insan sezgisinde doğar.

Teknolojinin yükseldiği yerde ahlak geride kalırsa, gelişme değil, çöküş başlar.

Yeni medeniyet, algoritmalara değil; erdeme dayanmalıdır.

Aile, sadece kan bağı değil; dijital çağda ruhun son sığınağıdır.

Dijitalleşen dünya, insanı yeniden tanımlarken; biz neyin hâlâ “insan” kaldığını sorgulamalıyız.

Eğitim artık bilgi vermek değil, algoritmik dünyada yön bulma rehberliği olmalıdır.

Teknoloji hizmet değil, tahakküm aracı olduğunda; toplum, insan olmaktan uzaklaşır.
Bir yanıt yazın