Bir önceki yazım “Bir varoluş ve yeniden inşa rapsodisi – Ahenk Kıyıları” nda sizlere, nizamın, dayanışmanın ve bilgeliğin ışığında parlayan Ahenk Kıyıları’nın genel bir portresini çizmeye gayret etmiştim. O bir “varoluş ve yeniden inşa rapsodisi” idi; temelleri atılmış, duvarları örülmüş bir idealin tasviri. Lakin, her kâmil yapı gibi, Ahenk Kıyıları da sadece temellerinin sağlamlığıyla değil, o yapıyı her an diri tutan, her bir sakininin ruhundan süzülen bilinçli bir çabayla ayakta durur. Ahenk Kıyıları, kendi kendine işleyen bir makine değil, her bir ferdin kendi içsel uyumunu kolektif bir senfoniye dönüştürdüğü, yaşayan, nefes alan bir organizmadır. Bu yazımda ise, “yeniden inşa rapsodisi”nin her bir ruhta nasıl bestelendiğini, o büyük ahengin bireydeki izdüşümlerini ve her birimizin gönül pusulasının bu toplumsal manaya nasıl yön verdiğini sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Ahenk Kıyıları’nda her birey, daha ilk nefesinden itibaren, kendi iç dünyasının derinliklerindeki o eşsiz sese, yani fıtratının yankısına kulak vermeye teşvik edilir. Biz biliriz ki, her ruh, evrensel bir nizamın parçası olarak, kendi özünde bir ahenk potansiyeli taşır. Eğitimimiz, sadece zihinleri bilgiyle doldurmakla kalmaz; öncelikle her bir ferdin kendi içsel nizamını keşfetmesine, kalbinin en saf arzularını ve aklının en berrak kavrayışlarını ortaya çıkarmasına rehberlik eder. Tefekkür, günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır; sessizliğin bilgeliğinde demlenir, kendi varlığımızın sırlarına doğru bir yolculuğa çıkarız. Bu, Farabi’nin işaret ettiği gibi, bireyin kendi yetkinliğine ulaşarak toplumsal mutluluğa katkıda bulunmasının ilk adımıdır. Zira ancak kendi içinde bir denge ve sükûn bulan ruh, dış dünyada da ahengin bir taşıyıcısı olabilir. Ruhumuz, adeta kusursuz bir şekilde akort edilmesi gereken bir musiki aletidir; doğru tınıyı bulduğunda, Ahenk Kıyıları’nın o büyük varoluş senfonisine kendi eşsiz nağmesini katar.
İçsel nizamını keşfetmiş bir ruh, bu ahengi eylemlerine yansıtma arzusuyla dolar. Ahenk Kıyıları’nda üretkenlik, bir zorunluluk veya geçim derdinin ötesinde, erdemin eyleme dökülmüş hali, ruhun kendini ifade etme ve varoluşa değer katma sanatıdır. Her birimiz, kendi meşrebimize, yeteneklerimize ve tutkularımıza uygun bir alanda, adeta bir sanatçı titizliğiyle çalışırız. Burada “iş”, sadece bir görev değil, aynı zamanda bir “ihsan” şuurudur; yani her ne yapıyorsak onu en güzel şekilde, en samimi niyetle ve en yüksek yetkinlikle yapma gayretidir. Bir zanaatkârın elinden çıkan bir eser, bir çiftçinin topraktan yeşerttiği bir ürün, bir alimin paylaştığı bir hikmet damlası… Hepsi, bu kolektif “ortak iyi“ye sunulmuş birer armağandır. Her birey, kendi eşsiz katkısıyla Ahenk Kıyıları’nın o muhteşem varoluşsal dokusuna altın bir iplikle kendi desenini işler. Bu, sadece toplumu zenginleştirmekle kalmaz, aynı zamanda bireyin kendi varoluşsal anlamını da perçinler.
Ahenk Kıyıları’nın sağlam temellerinden biri de, ruhlarımızı birbirine bağlayan o görünmez ama bir o kadar da güçlü dayanışma ağıdır. Bu dayanışma, bir lütuf veya bir mecburiyet değil, derin bir muhabbet ve merhamet pınarından beslenen, doğal bir kalp atışıdır. İbn Haldun’un “asabiyye” dediği o toplumsal tutkal, bizde şefkat ve anlayışla örülmüştür. Her birimiz, diğerinin acısını kendi acımız, sevincini kendi sevincimiz biliriz. Empati, çocukluktan itibaren ruhlarımıza işlenen en temel erdemlerdendir. Birbirimize destek olmak, yol göstermek, düştüğünde elinden tutmak, Ahenk Kıyıları’nda yaşamın sıradan ama bir o kadar da kutsal pratikleridir. Zira biliriz ki, toplum, her bir organın diğerinin sağlığı için çalıştığı, merhamet kanıyla beslenen bir bedendir. Bu “yeniden inşa” süreci, aynı zamanda ilişkilerimizde oluşabilecek en ufak bir çatlağı dahi sevgiyle onarmak, gönül köprülerini daima sağlam tutmaktır.
Elbette, Ahenk Kıyıları da zaman zaman insan olmanın getirdiği imtihanlardan, kişisel kederlerden veya beklenmedik zorluklardan azade değildir. Ancak bizim gücümüz, bu dalgalanmalar karşısında dahi içsel ahengimizi ve toplumsal sükûnetimizi koruyabilme bilgeliğimizde yatar. Sükûnet, burada pasif bir kabulleniş değil, aksine derin bir anlayış ve içsel bir güçle zorlukların üstesinden gelme sanatıdır. Bu bilgelik, tefekkürle demlenmiş zihinlerden, şefkatle atan kalplerden ve nesiller boyu aktarılan kadim öğretilerden süzülür. Karşılaşılan her zorluk, aynı zamanda bir öğrenme, bir büyüme ve toplumsal bağları daha da güçlendirme vesilesi olarak görülür. Bu da, yeniden inşanın dinamik bir parçasıdır; donuk bir mükemmellik değil, yaşayan, nefes alan ve her türlü badireye rağmen ahengini koruyarak tekâmül eden bir varoluştur hedefimiz. Hayatın fırtınaları, bahçemizin direncini sınar ve biz bahçıvanları, kökleri daha da derinleştirmeye, çiçekleri daha bir özenle korumaya sevk eder.
Ben Fatih, ömrümün bu demlerinde daha iyi anlıyorum ki, Ahenk Kıyıları’nın asıl büyüsü, onun sadece ulaşılabilir bir ideal olmasında değil, her bir ferdin her bir nefeste, her bir eylemde onu yeniden ve yeniden inşa etme şuurunda saklıdır.
Ahenk Kıyıları, geçmişten devraldığımız ve geleceğe taşıdığımız yaşayan bir mirastır; her yeni gün, her yeni nesil, bu mirasa kendi rengini, kendi ışığını katar. Her birimizin gönül pusulası, eğer hakikate, güzelliğe ve iyiliğe ayarlıysa, Ahenk Kıyıları daima canlı, daima genç ve daima ilham verici kalacaktır.
Evrensel insanlık özlemi olan böylesi ahenkli bir varoluş, her birimizin kendi kalbinde ve küçük dünyasında başlatacağı bilinçli bir niyet ve samimi bir çabayla filizlenebilecek bir imkândır. Ve bu imkânı gerçekleştirmek, varoluşumuzun en anlamlı davetidir.
Aforizmalar

“Ahenk Kıyıları, ulaşılan bir liman değil, her bir ruhun kendi içsel pusulasıyla her gün yeniden çizdiği bir rotadır.”

“İçsel nizamını keşfeden ruh, dış dünyaya ahenk taşır; fıtratın sesi, en kâmil bestenin ilk notasıdır.”

“Dayanışma, merhamet pınarından beslenen bir kalp atışıdır; ‘asabiyye’nin en şefkatli ve bilinçli halidir.”

“Ahengin büyüsü, donuk bir mükemmellikte değil, her fırtınada köklerini derinleştiren yaşayan bir bilgelikte saklıdır.”

“Gönül pusulası hakikate, güzelliğe ve iyiliğe ayarlı oldukça, Ahenk Kıyıları her nefeste yeniden inşa edilir.”

“Toplumsal senfoni, her bir ferdin kendi ruhunu kusursuzca akort etmesiyle başlar.”
Bir yanıt yazın